İkisi de Servet-i Fünun’a hediye edilmiş, ikisi de karşımda. Fakat ikisi arasında ne kadar fark var. Birisi Türkçe, sevdiğimiz bir lisan, öteki Fransızca, ancak meşmulat-ı edebiyesinden istifade için öğrendiğimiz bir dil. Birisinin üzerindeki isim Halit Ziya, edebiyatımızda maruf ve muhterem bir nam. Diğerinin kabında Öjen Monfor [Eugene Montfort] adı ki biz kendisine karşı ancak lakayt olabiliriz. Halit Ziya’nın eseri, bizim için bir ziyafet-i fikriye, Öjen Monfor’un [Eugene Montfort] kitabı ancak bir Frenk çileğidir. (…)
-Geçen Kış-
22 Teşrinisani 1896
İki haftadır postamız gecikti. Fakat kariin-i kiram bu hususta muharrir-i hakiri bir parça mazur görürler. Filhakika serde muhabirlik var. Fakat muhabirlikle beraber müteallimlik de var. İki karpuzu bir koltuğa sığdırıyoruz yahut sığdırmaya çalışıyoruz. Tekerlene mekerlene yürüyoruz. Teşrinisani iptidasından beri mektepler açıldı. Sene-i haliye derslerine bir miktar alışmak, ısınmak ziyadece koyulmak lazım geldi. Bu lüzum saikasıyla işte vazife-i muhabere biraz soğuduysa da şimdi lehülhamd her iki cihet de kıvamını, mihverini buldu. (…)