Mevsim-i şitanın imtidat eden soğuğundan, fırtınasından artık pek bezmiş olduğumuz için Mart’ın ilk günlerinde dahi gördüğümüz keskin soğukları müteakip müşahedesine başladığımız parlak sema şule-riz güneş neşemizi parlattı, gözlerimizde şule-i meserret hâsıl etti. Kalplerimizi tazelendirdi. Oh! Ne güzel! Mukaddeme-i mevsim-i bahar mukaddeme-i hayat, mukaddeme-i şevk ve sürurdur. Bu hafta zarfında şehrimizin neresine atf-ı nazar olunsa hayat-ı umumiyenin kesb-i tecdit, asar-ı şevk ve meserretin arz-ı didar ettiği görülüyordu.
Cuma günü de bu senenin birinci Kâğıthane âlemi arz-ı letafet eyliyordu. İki hafta evvel bayramın ikisinde üçünde müşahede olunan müsait havadan bile istifadeye şitaban olarak pay-ı cevelan ve tenezzühlerini Kâğıthane Deresi’ne kadar sevk edenler olmuş diyorlardı. Onun için Cuma günü Kâğıthane’nin semt-i reisimizde şule-feşan olan güneş gibi -parlak olacağı- tenezzüh-perveran tarafından keşif ve hükmolunuyordu.
Kâğıthane’nin şu mukaddeme-i nev-baharda arz edeceği letafeti seyir ile telziz-i ruh etmek isteyen ashab-ı tenezzüh saat dokuz olmadan -henüz üzerinde, kenarında bakiye-i asar-ı şita görülen- derenin kıyılarını kâmilen ihata etmişti. Mevsim-i şita yadigarı olan rutubeti tamamıyla izale edemeyen çayırların üzeri şiddet-i sermanın tesiratına karşı takındıkları heyet-i hüzün-engizi bir parçacık olsun tadil eyleyemeyen cesim ağaçların dipleri erbab-ı cevelan ile malamal idi. Şişli tepelerinden biri bir simin şerit gibi helezonlar teşkil ederek uzanıp gelen yoldan da akın akın arabalar iniyordu.
Araba-yı güzinan güzelce sulanmış şoseden dere kenarına vasıl oldukları gibi müddet-i iştiyakları bir seneye takarrüp eden nüzhetgâh-ı latifi baştan aşağı bir ziyarete şitaban oldukları için Kâğıthane’nin mutat olan araba piyasası teşkil edemedi. Şu hal müştakan-ı bedayi-i tabiati ziyadesiyle memnun, heveskaran-ı heva ve hevesi de biraz mahzun etti. Mahzun olanlar gelecek hafta telafi-i mafat etmek kararıyla tarik-i avdeti tuttukları zaman bir ucu Şişli tepelerinde diğeri Kâğıthane çayırlarında medid bir silsile-i arabat teşkil etmişti ki Kâğıthane cevelanının en zevkli hali işte budur.
(…)